ANTALYA KENT KONSEYİ 14 MAYIS 2023 GENEL SEÇİMLERDE PROGRAMA ALINMASINI İSTEDİĞİ KENT SORUNLARI VE ÖNERİLERİ

ANTALYA KENT KONSEYİ    14 MAYIS 2023 GENEL SEÇİMLERDE PROGRAMA ALINMASINI İSTEDİĞİ KENT SORUNLARI VE ÖNERİLERİ

2023 yılı Mayıs ayında yapılacak genel seçimlere, geçmiş seçimlerde olduğu gibi toplumun bütün kesimlerinin siyasal temsiline olanak sağlayan seçim yasaları ve tüm halkın demokratik olarak aday olabileceği, sadece parti liderlerinin değil halkın belirlediği ya da onayladığı adaylarla seçime gidilebilecek bir siyasi partiler yasasından yoksun olarak gidilmektedir.

Ülkemizde genel seçimler bu dönem, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023 günü meydana gelen ve 11 ilimizi etkileyen büyük bir yıkıma ve can kaybına neden olan depremin acısının ve ekonomik krizin gölgesinde gerçekleşecektir. Bu dönem seçilecekleri, her zamankinden daha ciddi ekonomik sorunların beklediğini söylemek yanlış olmaz. Bu bağlamda, daha etkin yönetim anlayışında, halka dönük, çağdaş, kaynakları doğru, yerinde ve verimli kullanan, hukukun üstünlüğünü dikkate alan yönetimlerin işbaşına gelmeleri ortak beklentimizdir.

Antalya; iç göçün yanı sıra son yıllarda Dünya’da yaşanan olaylar sonucunda Suriyeli, Rusya ve Ukraynalı  göçmenlerin yoğunluğu nedeniyle kentler yaşanılamaz duruma gelmiştir; Göç nedeniyle Antalya’nın yaşadığı sorunların gözden kaçırılmaması çok önemlidir. İşsizlik, yoksulluk, kira ve konut fiyatlarındaki fahiş artışlar, kente uyum güçlükleri, suçluluk oranlarındaki artış, güvenlik sorunları, eğitim kalitesindeki düşüş, barınma, alt yapı, beslenme, sokakta çalışan çocuklar sorunu, genç nüfusun istihdam olanaklarından yeterince yararlanamaması, çevrenin, ormanların, su kaynaklarının, tarım alanların korunamaması ve doğru planlanmaması, kültür miraslarının korunamaması, hayvan sağlığı ile ilgili yeterli önlemlerin alınmayışı yaşanan sorunların önemli bir kısmıdır.

Yönetimlerin açık, şeffaf ve katılımcı  anlayışdan uzak olmaları ve kamusal alanların işgallerinde denetim mekanizmalarının görevini yapmaması talanın önünü açmıştır. Vatandaşla seçimden seçime ilişki kurulduğu, seçim sonrası vatandaşın unutulduğu kentte ve kırsalda yaşayanlar açısından sorun olarak devam etmektedir. Kamu rezerv alanları tüketilmiştir.

Benzer kentlerde olduğu gibi ‘Dünya Kenti’ olmakla ifade edilen kentimiz başta sorunlar her geçen gün daha da büyümektedir.

Bu tespitten hareketle;

  • SAĞLIK VE SOSYAL

Türkiye’deki Demografik Gelişmeler Doğrultusunda:

Türkiye’de yaşam süresinin kısa olması birçok faktöre bağlıdır. Bunlar; sigara kullanımı, obezite, diyabet, hareketsiz yaşam tarzı gibi çevresel faktörlerin yanı sıra pandemi ve onun neden olduğu ekonomik sıkıntılar, iş kayıpları, stres ve kaygı gibi psikolojik faktörler de kişilerin sağlığını olumsuz yönde etkileyerek yaşam süresini kısaltan faktörlerdir. Ayrıca, pandemi sağlıklı yaşam tarzını sürdürmelerini zorlaştırıcı bir faktör olmuştur.

Türkiye nüfusu gün geçtikçe yaşlanmaktadır. Yaşlanan toplum, ülkenin sağlık, ekonomik ve sosyal sistemleri etkilemektedir. Sağlık hizmetlerine talebin artması, emeklilik sisteminin baskı altına girmesi ve genç nüfusun sayısının azalması söz konusudur.

Bu durumda şunlar önerilmektedir:

  • Sağlık hizmetleri geliştirilmeli ve yaşlı nüfusun sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırılmalı, daha fazla doktor, hemşire ve sağlık personeli istihdamı yapılmalıdır.
  • Yaşlı dostu çevreler oluşturulmalı, yaşlılar için daha güvenli, erişilebilir ve yaşanabilir çevre yaratılmalıdır. Hastaneler, kamu binaları, parklar gibi kamusal alanlar yaşlılar için uygun hale getirilmelidir.
  • Emeklilik sistemi güçlendirilmeli, emeklilik sisteminin sürdürülebilir olması için reformlar yapılmalıdır.
  • Yaşlıların sosyal hayata dâhil edilmeli, yalnızlık, depresyon ve diğer sorunların önlenmesi için girişimlerde bulunulmalıdır.
  • Genç nüfus desteklenmeli, genç nüfusun eğitim, sağlık hizmetleri ve istihdamın için daha fazla yatırım yapılmalıdır.
  • Genç nüfusun azalması demografik yapıyı değiştirerek ekonomi, iş gücü ve sosyal hizmetleri etkilemektedir. Özellikle ekonomik büyüme açısından üretken nüfusun desteklenmesi gerekmektedir.
  • Azalan genç nüfusa yönelik nüfus politikaları geliştirilmeli, doğum oranları arttırılmalı ve göç politikaları düzenlenmelidir.
  • Genç nüfusun eğitimine daha fazla yatırım yapılmalı, üniversite eğitimine erişim arttırılarak gençlerin işgücüne daha iyi hazırlanması sağlanmalıdır.
  • Genç nüfusun istihdamı için işgücü politikaları geliştirilmeli, teknoloji, sağlık ve diğer büyüyen sektörlerde iş imkânları arttırılmalı, girişimcilik desteklenmeli ve yeni işletmelerin kurulması için teşvikler oluşturulmalıdır.
  • Genç nüfusun aile kurmasını teşvik edici politikalar geliştirilmeli, uygun konut koşulları, çocuk bakım hizmetleri ve diğer aile destek programları geliştirilmelidir.
  • Genç nüfusun sağlığına daha fazla yatırım yapılmalı, sağlık sigortaları oluşturulmalı ve sağlık bilincinin arttırması için politikalar ve uygulama alanları oluşturulmalıdır.
  • 15 Haziran’ın “Yaşlılar Şiddet İhmal Suiistimal ve Farkındalık Günü” olarak parlamentoda ilan edilmelidir.
  • Demans ve Alzheimer merkezlerinin kent ve kırsal alanda çoğaltılmalıdır.
  • Bugünleri gerçekleştiren ve geleceği gerçekleştirmek üzere görevini gençlere devreden emeklilerin ve yaşlıların toplumda hak ettikleri yeri ve değeri elde edebilmeleri, hak ettikleri yaşam konforunda yaşayabilmeleri ve yaşam doyumu elde edebilmeleri için çalışmalar yapılmalıdır.
  • Yaşlı nüfusun artmasıyla birlikte uzayan emeklilik yaşamının, yaşlıların artan sağlık, bakım, korunma ve barınma harcamalarının  ülkemiz yaşam kalitesini olumsuz etkilememesi için üretimi ve katma değeri arttırarak, çalışan sayısını arttırarak geleceğe yatırım yapılmalıdır.
  • Yaşlılık alanı siyasal, inançsal vb. hiç bir örgütlenmenin tek başına üstesinden gelemeyeceği kadar büyük bir alandır. O nedenle ilgili devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin ve yaşlı temsilcilerinin de katılımıyla geniş katılımlı bir toplumsal mutabakat sağlanarak yaşlı yaşamı sürekli ele alınmalıdır. 
  • Engellilerin Kullandığı Medikal ve sağlık gereçleri:

Yakın zamanda yaşanan deprem kurbanları başta olmak üzere engellilerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli ve hatta zorunlu tıbbi ve diğer sosyal güvenlik destekleri (Ortez, protez, Tekerlekli Sandalye, Akülü Sandalye, ilaç vb.) nin ücretsiz katılım payı olmadan sağlanmalı.

Sosyal Güvenlik Kurumu bu türden gerekli destek miktarlarını 2010 yılındaki fiyatlandırmaya göre belirlenmeye devam etmektedir. Bunun anlamı, engellilerin son yıllarda artan enflasyonla birlikte veriliyormuş gibi görünen desteklere aslında hiç erişemiyor olmasıdır. Verilen destek miktarları, ürünlerin fiyatlarının yanında olmasa da olur düzeyindedir. Yük engellinin üstüne kalmaktadır. İş bulamayan, sadaka mahiyetindeki engelli aylığı veya destekleriyle günlük gıda gereksinimini bile karşılayamayan engelliler için tıbbi destek ürünlerinin fiyatları karşılanamaz durumdadır.

  • Engelliler çözüm mekanizmalarında yer almalıdır:

Siyasi partilerden, yerel yönetimlere ve Millet Meclisi’ne kadar her alanda engellilerin temsili için kota sistemi katılımcı bir yönetim anlayışının yolunu açabilir. Nasıl kadınlar ve gençler için kotalar öngörülüyor ise engelliler içinde kota sistemi getirilmelidir. Kota sistemi ancak bilgi ve birikim, liyakat ile birlikte ele alınmalıdır.

  • Özel gereksinimli bireyler:

Özel gereksinimli bireylerin ailelerinin yükleri çok ağır, yaşları ilerleyen aileler gerçekten çok yorgunlar. Devlet artık bu konuya da el atmalı. Bu yükü paylaşmalı. Batı ülkelerinde olduğu gibi, istihdam ve yaşıtları ile beraber vakit geçirebilecekleri sosyal alanlar, tatil alanları oluşturmalıdırlar. Kontrollü olarak. Aileye de bu arada nefes olacak bir ortam yaratılmalıdır. Zira Eğitim hayatı bittikten sonra bu sorunlar gittikçe büyüyor.

 

II- EĞİTİM

  1. Türkiye’nin her yerinde açılan ancak kaynak, akademisyen, mekân ve öğrenci sorunu yaşayan özellikle vakıf veya özel üniversitelerin belirlenecek kıstaslar doğrultusunda birleştirilmesi, eğitim kalitesinin yükseltilmesi ve YÖK’ün tümüyle tartışmaya açılması.
  2. Eğitimde mesleği bu olan “öğretmen” olur. Türkiye’de ise “sözleşmeli öğretmen”, “geçici öğretmen” gibi adlarla, tam zamanlı ve profesyonel olmayan kişilerle eğitim-öğretim yürütülmektedir. Bu eğitime verilecek en büyük zarardır. En kısa zamanda tüm öğretmen açığı giderilmeli ve gerekli öğretmen atamaları yapılmalıdır
  3. Özellikle ve öncelikle dezavantajlı bölgelerden başlanarak, ilk ve ortaokul öğrencilerine sabah kahvaltısı (çorba en kolay çözümdür) verilmelidir.
  4. İkili öğretimde, öğrencilerin sabah çok erken saatlerde, henüz güneş doğmadan çok önce, uyanıp okula gitmeleri öğrenme açısından büyük zarar verdiği açıktır. Aynı biçimde akşam çok geç saatlerde evlerine dönmektedirler. Okul başlama ve bitiş saatleri çocuk bedenine uygun düzeltilmelidir. Ayrıca acilen tekrar uluslararası saatle uyum sağlanmalıdır.
  5. Antalya özelinde, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin “kamu arazisine” “kamu kaynakları” ile yaptığı ve “bedelsiz olarak” iki ayrı özel vakfa devrettiği, iki ayrı kız ve erkek öğrenci yurtlarını, Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından derhal geri almalıdır. Yurtlar kamunundur ve kamuya ait olmalıdır.
  6. Tüm Türkiye’de öğrencilerin barınma sorunları mutlaka kamu eliyle çözülmelidir ve derhal yaygın yurt yapılması başlatılmalıdır.
  7. Kırsaldan kente göçün önlenebilmesi için başta köy okulları açılmalıdır.
  8. Öğretmen okulları yeniden açılmalıdır.
  • AFET VE ACİL DURUM

Afetler Ve Kriz açısından Gerek genel yönetimlerin, gerekse Yerel yönetimlerin, kendi sorumluluk alanı veya yakın çevresinde ortaya çıkabilecek bir çok doğal afet, deprem, yangın, hava kirliliği, kimyasal madde patlamaları ve sızıntılarından doğan tehlikeler, aşırı deniz kirlenmesi, içme suyu kirlenme ve zehirlenmesi, çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilecek patlamalar, göçükler, tren uçak gemi ya da diğer taşıtların yol açtığı büyük trafik kazaları, sel ve su taşkınları gibi afetlerde atılması gereken adımları gösteren, bölgenin yerel ve teknik şartlarına uygun bir Kriz yönetim planı” olmalıdır.

1-Deprem ve Afetler Açısından;

Genel olarak; Sosyo ekonomik değişimlere bağlı olarak imar planları yenilenmeli ve revize edilmelidir. Planlar yapılırken su, toprak, hava gibi doğal değerlerin yaşamsal ve kıt kaynaklar olduğu düşünülerek, planlama ve çevre denge ilişkileri kurularak, çevreye duyarlı şekilde oluşturulmalıdır. Deprem-zemin, deprem-yapı, afet yerleşim alanları ve kentleşme ilişkileri iyi değerlendirilmelidir. Mekânsal planlamaya temel veri sağlamak amacıyla Mikro Bölgeleme çalışmaları yapılmalıdır. Mikro bölgeleme haritaları hazırlanmalıdır. Bunun temel amacı, deprem ve diğer afetler büyük ölçekli haritalar üzerinde belirlenip bu tehlikeleri önleyecek veya etkilerini azaltacak fiziksel plan kararlarına, çevre düzenine, imar planlarına, yeni yerleşim yerlerine ait arazi kullanım kararlarına ve ilgili diğer konulara temel veri sağlayacaktır.

 

  1. a) Afetler ve depremler açısından uygulanabilir Kriz Yönetim planları olmalı, deprem öncesi, deprem anında ve deprem sonrası yapılması gerekenler acilen yapılmalı, olası afetten insanımızın etkilenme riski en aza indirgenmelidir.
  2. b) Antalya ilinde mevcut yapı stokları incelenmeli, riskli yapı stokları acilen yenilenmelidir.
  3. c) Bazı bölgelerde, açık alanlarda yeşil alanlar veya açık spor alanları yapılmalı, bu alanlar ve pazar yerlerinin afet zamanında Geçici Toplanma Veya İskân Alanları olarak kullanılması düşünülmelidir. Buraların alt yapısı buna göre düzenlenmelidir.
  4. d) Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkındaki kanun yani kentsel dönüşüm yasası yeniden revize edilmelidir. 2000 öncesi yapılan binalardan karot alınarak sağlamlık testi zorunlu hale getirilmelidir.

 

2- Sel ve Su Taşkınları Açısından;

  1. Pik debisi yüksek olan önemli akarsuların denizle birleştiği kısımlara mendirek (dalgakıran) yapılmalıdır.
  2. Dere yataklarının ıslahı, imar ve yerleşim konularında gereken titizlik gösterilmeli, üzeri kapatılan derelerin yollarla kesiştiği yerlerde gerekli kesitler verilmeli, dere ve dere yatakları düzenli şekilde temizlenmeli, dere ve çayların taşkın sahasında kalan kısımlarda yapılaşma engellenmelidir.
  3. Şiddetli yağışlarda PİK debilerini geçen dere ve nehirlerin üzerinde taşkın amaçlı depolamalar yapılmalıdır.
  4. Şehir içine ana arterlere yapılan yağmur suyu drenaj kanalları, sokak aralarına yaygınlaştırılmalı ve ana arterlere bağlanmalıdır.

 

  • ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
  1. İklim değişikliğine yerelde uyum politikalarına teşviklerin arttırılarak afetlere dirençliliğin arttırılması yönünde politikalar oluşturulması:

Ülkemizin de içerisinde yer aldığı Akdeniz coğrafyası iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgeler arasında yer almaktadır. Bugüne kadar sadece Avrupa Birliği destekli projeler ile sınırlı konu başlıklarında faaliyetler gösterilmiştir.

 

Özellikle tarım, turizm ve sanayi kollarının iklim değişikliğinden etkilenmemesi için yerelde öne çıkan sektörler için iklim değişikliğine uyum politikası geliştirmesi konusunda teşviklerin devlet tarafından organize edilmesi bölgesel istihdamı koruyucu ve hatta arttırıcı rol oynayacaktır. Bununla birlikte, kentleşmede iklim değişikliğine uyum politikalarının teşvik edilerek afetlere karşı direncin arttırılmasına yönelik çalışmaların yerel kaynaklarla gerçekleştirilmesi toplumumuzun doğal kaynakları daha yakından takip etmesine ve iklim değişikliğinin etkilerine daha hızlı yanıt verebilecek kapasite geliştirmesine yardımcı olacaktır. Bu da, iklim değişikliğine uyum sürecinde daha verimli bir strateji oluşturulması sağlayacaktır.

 

  1. Ormanlık alanlardaki maden ruhsatlarının iptal edilmesi ve ormanlık alanda kaderine terk edilmiş veya üretime uzun süre ara verilmiş maden sahalarının rehabilitasyonu:

Ormanlar, birçok canlı türü için önemli bir yaşam alanıdır. Ormanlık alanlardaki maden faaliyetleri, doğal yaşam alanlarını tahrip etmekte, türlerin habitatlarını bozmakta ve nesillerinin tehlikeye girmesine neden olmaktadır. Maden ruhsatlarının iptali, ormanların doğal yapısının korunmasına yardımcı olmakta ve bu alanlarda yaşayan türlerin korunmasına katkı sağlamaktadır.

 

Ormanlar, birçok su kaynağına ev sahipliği yapmaktadır. Ormanlık alanlardaki maden faaliyetleri, su kaynaklarına zarar vermekte ve su kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır. Maden ruhsatlarının iptali, su kaynaklarının korunmasına yardımcı olabilir ve bölgedeki su kalitesinin iyileştirilmesine katkı sağlayabilir.

 

Ormanlar, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynamakta ve hava kirliliğini azaltmaktadır. Ormanlar, atmosferdeki karbondioksit ve ağır metal seviyelerini azaltarak hem sera etkisini hem de atmosferdeki toksik bileşenlerin miktarını azaltır. Maden faaliyetleri, ormanlık alanlardaki ağaçların kesilmesine ve toprağın kazılmasına neden olmaktadır, bu da atmosferdeki karbondioksit ve toksik bileşik seviyelerinin artmasına neden olmaktadır. Maden ruhsatlarının iptali iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlamaktadır.

 

Ormanlık alanlardaki maden faaliyetleri, yerel halkın sağlığına, güvenliğine ve refahına zarar vermektedir. Maden faaliyetleri, toprağı bozabilir, yer altı su kaynaklarını kirletebilir ve çevreye zararlı kimyasallar yayabilir. Maden ruhsatlarının iptali, yerel halkın sağlığını ve refahını korumaya yardımcı olabilir ve bölgedeki toplumsal faydayı artırabilir.

 

  1. Sit alanlarına ilişkin kuralların yeniden değerlendirilmesi ve sit alanlarının korunması konusunda belediyelerle iş birliği yapılması:

Sit alanları, doğal ve kültürel değerleri korumak amacıyla belirlenmiş alanlardır ve korunmaları çeşitli yasal düzenlemelerle sağlanmaktadır. Ancak, bu alanların korunması ve sürdürülebilirliği için mevcut yasal düzenleme yeterli değildir.

 

Belediyeler, sit alanlarına ilişkin düzenlemelerin uygulanmasında yerel düzeyde etkili bir şekilde çalışabilirler. Belediyeler, sit alanlarının sürdürülebilirliği için halkı bilinçlendirmeli, gerekli bakım, onarım ve restorasyon çalışmalarını da gerçekleştirebilirler. Halkın sit alanlarına ilişkin kuralları ve koruma yöntemlerini bilmesi, bu alanların korunmasına katkı sağlar.

 

  1. Atık ithalatının yasaklanması:

Atık ithalatı çevre kirliliği ve sağlık riskleri sebebiyle yasaklanmalıdır. Atık ithalatı, ihracatçı ülkelerin atık yönetimi ve bertarafı konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmelerine yardımcı olmamaktadır. Bunun yerine, ithalatçı ülkeler, yüksek çevre kirliliği riskleri ile karşı karşıya kalmaktadır. Atık malzemelerin depolanması ve işlenmesi, toprak, su kaynakları ve hava kalitesine zarar vermektedir.

 

Atıkların işlenmesi, taşınması ve depolanması, işçilerin sağlığına zararlı kimyasallar ve maddeler içerebilmektedir. Bu maddeler solunum problemleri, kanser ve diğer sağlık sorunlarına neden olabilmektedir.

 

Ayrıca, atık ithalatı, gelecek nesilleri de etkileyebilecek uzun vadeli çevresel etkilere neden olabilir. Atıkların depolanması ve işlenmesi, toprak, su kaynakları ve biyoçeşitlilik üzerinde kalıcı etkiler bırakabilir.

 

  1. Kent sorunlarının çözümünün özendirilmesi için üniversitelere STK’larla, meslek örgütleriyle kent konseyleriyle ve belediyelerle TÜBİTAK aracılığıyla proje hazırlatılmasının özendirilmesi:

Farklı bakış açılarının bilimsel platformda bir araya getirilmesi ile kentsel problemlere çözüm önerileri getirilerek yereldeki siyasi beklentiye bağlı kalmadan somut çıktıları olan projeler geliştirilmesi gerekmektedir. Kent sorunlarının çözümü, sadece belediyelerin çabaları ile gerçekleştirilemez. Farklı kurumlar ve kuruluşlar arasındaki işbirliği, sorunlara katılımcı bir yaklaşım getirerek toplumun ihtiyaçlarını daha iyi anlamayı ve bu ihtiyaçları karşılamak için daha etkili ve yenilikçi çözümler sunmayı sağlar.

 

  1. Elektrik ve doğalgaz faturaları tarifelerinin bölgesel ihtiyaçlar çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi

Elektrik ve doğalgaz faturaları tarifelerinin bölgesel ihtiyaçlar çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi farklı bölgelerin enerji tüketim alışkanlıkları, hava koşulları, nüfus yoğunluğu ve altyapı özellikleri gibi faktörler birbirinden farklı olabilir.

 

Bunun sonucunda, aynı ülke içinde bile farklı bölgelerin enerji tüketim profilleri ve buna bağlı olarak enerji ihtiyaçları birbirinden farklı olabilir. Bu nedenle, aynı tarifelerin tüm bölgelere uygulanması, bazı bölgelerde yüksek faturalara ve diğerlerinde düşük faturalara neden olabilir.

 

Bölgesel ihtiyaçlar çerçevesinde yeniden değerlendirilmiş tarifeler, enerji tüketimini optimize etmek için daha adil ve dengeli bir yaklaşım sunar. Bu, farklı bölgelerin enerji tüketim alışkanlıklarını ve ihtiyaçlarını dikkate alarak, daha uygun fiyatlandırma yapılmasını sağlayarak, tüketicilere daha adil ve uygun faturalar sunabilir. Ayrıca, enerji tüketimini daha verimli hale getirerek, enerji kaynaklarının daha sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına yardımcı olur.

  1. Kent Ağaçlandırma ve Bitkilendirme Planları yapılmalıdır.

Eleştirsek, eksikliklerinden yakınsak, betonlaşmadan bunalmış olsak da kentlerimizin imar planlarının olması yaşanması olası kentsel sorunlarımızın çözümünde oldukça önemli işlevler yerine getirmektedir. Yakınmalarımızın büyük bölümü kent imar planlarımızın kent ağaçlandırma ve bitkilendirme planlarının olmamasından kaynaklanmaktadır.

 

Ağaçlar ve bitkiler kentlerimizi güzelleştirmenin yanında stresimizin ortadan kalkması, nabzımızın düzene girmesine yardımcı oldukları kadar kent ve küresel iklim kalitesinin yükselmesine de önemli katkılar sağlamaktadır. Beton ve asfalt yüzeyler, yatay ve dikey yönde, ağaç ve bitkilerle kaplandıkça, ormanlar kentlerimizle buluşturuldukça yaşam kalitemiz de yükselecektir.

  • İMAR , PLANLAMA VE ŞEHİRCİLİK

Kent Planlaması; insanların toplumsal ve iktisadi gelişmelerine yön veren sağlıklı yaşanabilir mekânlar oluşturmayı amaçlayan bir bilim dalıdır.

Bu amaç doğrultusunda kamu yararı ilkesini benimseyen ve etik değerlerini oluşturan bilim dalı olması bağlamında mevcut yasal düzenlemelerin temel amaç ve hedeflerle çeliştiği yasal mevzuat değerlendirilerek, Antalya özelinden ülke boyutunda planlama ve uygulama sürecinde yaşanan sorunlar üzerinden aşağıdaki ana başlıklar oluşturulmuştur.

1-Üst Ölçekli Planlama

Mevcut mekânsal plan yapım yönetmeliğinde tanımlar kısmında ‘ı’ bendi

I)Mekânsal Strateji Planı: Ülke kalkınma politikaları ve bölgesel gelişme stratejilerini mekânsal düzeyde ilişkilendiren, bölge planlarının ekonomik ve sosyal potansiyel, hedef ve stratejileri ile ulaşım ilişkileri ve fiziksel eşiklerini de dikkate alarak değerlendiren, yer altı ve yer üstü kaynakların ekonomiye kazandırılmasına, doğal, tarihi ve kültürel değerlerin korunmasına ve geliştirilmesine, yerleşmeler, ulaşım sistemi ile kentsel, sosyal ve teknik altyapının yönlendirilmesine dair mekânsal stratejileri belirleyen, sektörlere ilişkin mekânsal politika ve stratejiler arasında ilişkiyi kuran, 1/250.000, 1/500.000 veya daha üst ölçek haritalar üzerinde şematik ve grafik dil kullanılarak hazırlanan, ülke bütününde ve gerekli görülen bölgelerde yapılabilen, sektörel ve tematik paftalar ve raporu ile bütün olan planı,

Tanımı olmakla birlikte merkezi yönetimin uygulamalarında; ‘c’ bendinde belirtilen

  1. c) Çevre Düzeni Planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı,

tanımı ile belirtilen Çevre Düzeni Planı yapı ve onayı gerçekleşmektedir. Alt ölçekte tamamen yerel yönetimi bağlayan yerel kimliği göz ardı eden merkezi bir rantsal karar mekanizması olarak kullanılmaktadır.

Bölge Planları:

Geçmiş yıllarda uygulanan ulusal kalkınma ve kentleşme politikaları doğrultusunda DPT ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca uygulanan bölge planlarının kalkınma ajanslarına devredilmesi ve bu sürecin ulusal politikalar bağlamından koparılarak bölgesel sermaye bileşenlerinin yatırım danışmanlığı kimliğine dönüştürülmesi karar mekanizmasında uzmanlardan çok siyaset – bürokrat ve sermaye bileşenin yer alması toplumsal ve iktisadi gelişimleri mekânsal boyutta bütüncül değerlendirme olanağını kaldırmıştır.

 

Oysa bölge planları ulusal düzeyde üretilen politika, plan ve straterjiler ile bölgesel ve yerel düzeyde yürütülecek faaliyetler arasındaki ilişkiyi belirlemek; kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu güçlendirmek; kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliği geliştirmek; bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, sürdürebilirliğini sağlamak; kaynakların yerinde ve etkin kullanımını sağlamak; yerel potansiyeli harekete geçirmek ve bölgesel program ve projelere  temel oluşturmak üzere hazırlanan, bölgesel sosyo- ekonomik  gelişme eğilimlerini ve yerleşimlerin gelişme potansiyellerini belirleyen planlardır.

Ve sürdürülebilir ulusal kalkınma politikaları için esas alınması gereken gelişmekte olan ülkeler için olmazsa olmaz uygulanması gereken planlama anlayışıdır.

Özetle ulusal ölçekte yaşadığımız; politikasızlıktan kaynaklı toplumsal,  sektörel, demokrafik, eğitim v.b. gibi sorunların sürdürülebilir kalkınma doğrultusunda üst ölçekli çözümü için mevzuatın işler hale getirilmesi gerekmektedir.

2-Sektörel ve Merkezi Planlama Açısından

Sürdürülebilir planlama anlayışı için öncelikle yerel kimlik ve yerel gereksinimler doğrultusunda yerel idarenin güçlendirilmesi yerel yönetim anlayışının benimsenmesi gerekmektedir.

Plan yapma ve onama yetkisinin merkeziyetçi anlayıştan çıkarılması için bakanlık yetkilerinin yerel idareye devredilmelidir.

Bu bağlamda özellikle Antalya için 2634 sayılı Turizmi Teşvik kanunun kapsamında yapılan merkeziyetçi sektörel planlama anlayışından vazgeçilmelidir.

Bu anlayışın kent ve kentsel yaşamda olumsuzlukları; bir bölge ve kentte tek bir sektör odaklı yapılan planlama esasına dayalı ekonomik gelişim anlayışının kent bütününde yarattığı sosyo – ekonomik ve mekânsal sorunların göz ardı edilmesi diğer sektörel gelişimlerin olumsuz etkilenmesi özellikle Tarım alanları üzerinde yarattığı rant baskısı ile tarım sektörünün olumsuz etkilenmesi, yaratılan rantsal alanlar nedeni ile iş gücü- işyeri bağının ulaşım bağlamında kentsel ulaşım sistemini olumsuz etkilemesi, kamusal kıyı alanlarının özel sektöre tahsisi kentliyi dışlayan sektörel gelişimin kültür ayağının boş bırakılarak sürdürülebilirliğinin tamamen ekonomik olguya dayandırılmasının yarattığı çevresel uyumsuzluklar ve sorunlar.

5216 sayılı büyükşehir kanunu kapsamında, bütün şehir olarak yapılan düzenlemenin yeniden revize edilmesi

750000 nüfuslu illerin il sınırlarının Büyükşehir sınırı olarak kabul edilmesi, alt bölgesel kimlikleri tehdit eder duruma gelmesi, mevcut gerek sosyo kültürel gerekse ekonomik ve mekânsal oluşum kimlik belirleyici unsurların yerelleşme olgusundan uzaklaşmasına neden olmaktadır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının sınırsız yetkileri;

Kent kültürü kentsel ihtiyaçların belirlediği yerel idarelerin yetkilerini tamamen ortadan kaldıran merkezi müdahaleyi sınırsız hale getirilen KHK (Kanun Hükmünde Kararnameler) in yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.

 

Bu başlık altında diğer bakanlıkların plan yapma ve onama yetkileri yeniden değerlendirilmeli ve bu yetkilerin tamamen yerel idareye devri mevcut kentsel sistemin içerisinde yerel idare vazifesi ile planlaması onanması kentsel yaşam koşullarının geliştirilerek sürdürülebilirliğini sağlayacaktır.

Başka bir deyişle mevcut kentsel alan içerisinde bakanlık marifeti ile noktasal plan müdahaleleri bütüncül planlama anlayışı ilkesi ile uyuşmamakla birlikte mevcut planın işlevi kapsamında yeni kentsel sorunlara neden olmaktadır.

 

3- Dirençli Kentlerin Oluşturulması

Ulusal ölçekte yaşanan afetler ile yaşadığımız acılara son vermek amacı ile çıkarılan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi hakkında kanun kapsamının yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Söz konusu kanun mevcut uygulama yönetmeliği, bütüncül bir anlayışla uygulamasına pratikte imkân sağlayamamaktadır. Parsel ölçeğinde yapılan uygulamalarda kentsel nüfus artışı getirmekte kentsel alanlar arasında dengesizlikler oluşturmaktadır. Parsel ölçeğinde uygulamayı esas alan düzenlemeler yerine bölgesel ölçekte yapılacak düzenlemeler esas alınmalı ve yasa uygulama yönetmeliği ile yeniden düzenlenmelidir.

 

Kentsel ölçekte her türlü doğal ve insan kaynaklı afet risklerine karşı staratejik ve mekânsal ölçekte sakınım planlaması yapımını esas alan bir yapıya dönüştürülmelidir.

4- Alt Ölçekli Planlar ve Uygulama Esasları

1/5000 nazım imar planı ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı olarak tanımlanan bu planların yapım ve onama yetkisinin yerel yönetimlere verilmesi mekânsal plan yapım esaslarında yerel kimliği ve kent dirençliliği esasına dayalı düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

 

Planların uygulamasına yönelik 7181 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında yer alan 9. Madde’de yer alan 3194 sayılı İmar Kanunun 18 maddesine dair değişiklik tekrar değerlendirilmelidir.

Düzenleme Ortaklık Payına dair getirilen %45 sınırlandırılması planlamanın amacı ve ilkeleri ile çelişki oluşturmakta planlama sonucunda oluşacak nüfusun ihtiyacını esas alan teknik ve sosyal donatı alanı uygulaması için tek kısıtlamanın nüfus olduğu yüzdelik dilimle sınırlamanın olmadığı aynı zamanda eşdeğerlilik ilkesini esas bir uygulamanın yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

5- Planlamada Katılım ve Denetim

Her ölçek ve içerikteki Planlama süreci şeffaf ve katılama açık olmalı STK ve halk ölçeğinde temsili katılım yerine Çoğulcu Demokratik bir anlayış benimsenmelidir. Planların projeksiyon yıllarını esas denetim süreci mekanizması oluşturulmalı bu mekanizmanın paydaşları ve işleyiş içeriği için mevzuat oluşturulmalıdır.

 

6-Yargı Kararları

Planlama sürecinde yakın tarihimizde yaşadığımız yargılamalarda mahkemelerin telafisi zor ve mümkün olmayan imarlaşma süreçlerine yürütmeyi durdurma kararı vermemeleri ve bölgesel ölçekte planlama ve uygulamasına yönelik sorunlu alanların oluşmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda imar hukuku kapsamında yeni düzenlemelerin yapılması gereklidir.

 

7- Kent Toprakları

Merkezi hükümetin kent topraklarına, sosyal donatı alanlarına, doğal ve kültürel miras alanlarına kentlinin ve yerel yönetimlerin onayı olmadan müdahalesinin engellenmesi.

ALTYAPI VE KENTLEŞME

FALEZLERDE İŞGAL VE GÜVENLİK: Antalya falezleri gerektiği gibi korunamamıştır. Falezlerin üzerinde ve yüzünde herhangi bir yapı olmayacak şekilde bir düzenlemeye gidilmelidir. Doğal yapının korunması dışında falezlerin bazı bölümlerinde göçme riski de bulunmaktadır. Çatlaklarla ayrılmış hareketli bloklar özellikle yağışlı dönemlerde blok kayması, kaya bloğu devrilmeleri ve kaya düşmeleri gibi sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Hem falezlerin doğal yapısının korunması hem de göçme riskinden korunmak amacıyla kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır.

YAMANSAZ SULAK ALANINDA İŞGALLER: Yaklaşık yüzyıl içinde göl niteliğinden sırasıyla sulak alan, bataklık, sazlık, tarla niteliğine dönüşüme uğramış olan Yamansaz, Antalya için korunması gereken önemli bir doğal alandır. Yamansaz, jeoloji, jeomorfoloji, biyoloji, peyzaj, planlama ve çevre açılarından ayrıntılı bir şekilde incelenmelidir.Alanın tekrar doğal haline döndürülmesi, topluma tekrar kazandırılması konusunda çalışmalar başlatılmalıdır. Sulak alan içindeki işgaller ortadan kaldırılmalı, yeni işgallere yol açmayacak şekilde düzenlemelere gidilmelidir.

KONYAALTI SAHİLİ EROZYONU: Geçmiş dönemde gerçekleşen kumsal kaybının geriye döndürülmesi, gelecekte yaşanması muhtemel kumsal kaybının önlenmesi için akarsu sediman rejiminin, akarsu taban kotunun yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.Boğaçay yatağında tekrar kum-çakıl malzeme ocağı işletilmesi kesinlikle gündeme getirilmemelidir.

LARA KUMULLARI’NIN GELECEĞİ:Lara Kumul Ormanı’nın “Kesin korunacak hassas alanlar” tanımına daha uygun olduğu düşünülmektedir.  Bu nedenle alanın statüsünün “Kesin korunacak hassas alanlar” olarak değiştirilmesi gerekmektedir. Alan “Kesin korunacak hassas alan” ilan edildiğinde “biyolojik, jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri açısından ekosistem hizmetlerine katkı” sağlayacaktır. Kumul alanında herhangi bir yapay projelendirmeye gidilmemelidir. Doğal haliyle korumak için önlemler alınmalıdır.

DEPREM:Kentsel altyapının depreme karşı dirençsizliği iki nedenden ötürü ortaya çıkar. Birincisi üstyapı inşaatındaki zihniyet elbette altyapı inşaatında da geçerlidir. İkincisi ise kentsel altyapı planlandıktan ve inşaatı tamamlandıktan sonra, bölgede imar tadilatlarıyla nüfus yoğunluğunun artırılması ve mevcut altyapının yeni koşullara yetemeyecek hale gelmesidir. Bir kentin kentsel altyapısı depreme dirençlilik dışında, deprem sonrası müdahale aşamasında da aktif kullanıma açık olabilmesi açısından önemlidir. Özellikle deprem tehlikesinin yüksek olduğu güney batı kıyı yerleşimlerinde kentsel altyapı gözden geçirilmeli ve depreme dirençli hale getirilmelidir.

 

  • KÜLTÜR VE SANAT
  1. Türkiye’nin sanat konusundaki en büyük sorunu, eğitimin en etkili olduğu küçük yaşlarda (anaokulu, ilkokul) sanat eğitiminin yok denebilecek durumda olmasıdır. Sanat ve kültürle ilgili sorunların temelinde bu durum bulunmaktadır. Acil olarak anaokullarında ve ilkokullarda sanat derslerini dal öğretmenlerinin vermesi sağlanmalıdır.
  2. Kent kültürünün korunmasını, zenginleştirilmesine yönelik, bütüncül bir kültür politikası oluşturulmalı, Bu kültür politikası, merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin işbirliğine ve kentlilerin demokratik katılımına dayalı olmalıdır. Kentlilerin demokratik katılımında Kent Konseyi önemli bir unsurdur. Sanatsal (müzik, görsel sanatlar vb.), kültürel etkinliklerin (festival, fuar, konser, kongre vb.), halkın geniş kesiminde yaşanır, paylaşılır olmasına ağırlık verilmelidir.
  3. Devlet projesi olarak, Antalya’ya uzun gelecekte yeterli olabilecek, kültür/sanatla ilgili çok amaçlı (görsel sanatlar galerisi, konser salonu, diğer etkinlikler için mekanlar vb.), özel tasarımlı (yarışmalı mimari tasarımı olan) bir kültür merkezi yapılmalıdır.
  • TARIM
  1. Haller yasası değiştirilmeli:
  • 5957 sayılı kanunda bazı değişiklikler yapılmalıdır. Yaş sebze ve meyve ticareti sadece toptancı halleri üzerinden yapılmalıdır. Hal içi ve dışı Tüccar kavramı yasadan çıkarılmalıdır. Haller, sadece görev sınırları belirlenmiş komisyonculardan oluşmalıdır. Komisyoncu üreticiden ürün alıp satmamalı, sadece üreticiye aracılık yaparak üreticinin satılan ürününden yasal mahsupları yaparak üreticinin parasını yasal süresi içinde(en geç bir ay) ödemelidir. Kooperatifler hariç, üreticilerin hal dışında toptan ürün satışı yasaklanmalıdır. Üretici, yasada da yer alan Hal içindeki üreticiye ayrılan bölümde ürününü toptan satabilmeli, perakende olarak da Pazar yerlerinde, üretici pazarlarında satabilmelidir. Hal kayıt sistemine; hal’e ürün getiren bütün paydaşlar, üreticiler, perakende ürün satan pazarcılar, manavlar, marketler kayıt edilmelidir.
  • Tarım ve Gıda temini, arz ve talebe göre oluşan Serbest Piyasa Ekonomisi kurallarına göre olmamalıdır. Piyasayı dengeleyecek kamu iktisadi kuruluşlarının olması gerekir. Bu nedenle 5957 sayılı kanunda değişiklik yapılarak, oluşturulacak bir kurul tarafından üreticinin üretim maliyetleri de göz önüne alınarak, hallerde “Tavan Fiyat veya Azami kar haddi” gibi kuralların getirilmesi ve uygulanması uygun olacaktır.
  • Üretim bölgelerindeki hallerde “Ürün İşleme ve paketleme tesisleri” kurulmalı, üreticinin ürünü kalite sınıflarına ayrılarak üründeki firenin önüne üretim bölgesinde geçilmelidir. Özellikle zincir marketlerin bu konudaki iadeleri ortadan kaldırılmış olacaktır.

 

  1. Tarım alanları korunmalı
  • Tarım alanlarının tarımsal üretim dışında kullanımına, başka amaçlar için tarım dışına çıkarılmasına ve tarım alanı üzerinde ve yakınında tarımsal üretime zarar verecek her türlü faaliyetin önlenmesine yönelik yasal düzenlemeler yapılmalı ve bu konudaki yasalar esnetilmeden uygulanmalıdır. Özellikle madencilik ve enerji faaliyetleri amacıyla tarım alanları ve zeytinliklerin yok edilmesine yönelik yasa değişikliği çabalarına son verilmelidir. Tarım alanlarının ve Zeytinlik sahalarının bugüne kadar olduğu gibi yasa ile korunması esastır. Gücünü yasadan almayan bir koruma anlayışının, çoğu kamu kurumu ve personeli kişilerden oluşturulmuş kurulların inisiyatifine bırakılması doğru değildir.
  • Taş ve kum ocağı açmak bir madencilik faaliyeti olarak değerlendirilmekte ve buna göre daha kolay ruhsatlandırılmaktadır. Taş ve kum ocaklarının çevreye, ormana ve tarım alanlarına verdiği zarar çok büyüktür. Bu alanların açılması için, ruhsatlandırma işlemleri zorlaştırılmalı, çevreye, tarıma ve ormanlara verebileceği zararlar çok iyi irdelenmelidir. İllerde, taş ve kum ocakları için uygun olabilecek, çevreye ve tarım alanlarına zarar vermeyecek bir veya iki bölge belirlenmeli ve ilin bütün taş ve kum ihtiyacı bu alanlardan sağlanmalıdır.

 

  1. Kooperatifleşmenin arttırılması için yasal düzenleme yapılmalı, Üretici Birlikleri yasası tekrar düzenlenmelidir.
  • Ülkemiz tarımının en büyük sorunlarının başında Kooperatifleşme eksikliği gelmektedir. Tarımı gelişmiş bütün ülkelerde, gelişme kooperatifler sayesinde olmuştur. Küçük aile işletmeciliğinin yaygın olduğu ülkemizde kooperatifleşmeye daha fazla ihtiyaç vardır. Ülkemizde devlet kooperatifçiliğe şaşı bakmaktadır. Oysaki Kooperatifleşme devlet politikası olmalıdır. Kooperatif yasası ülke koşullarına göre tekrar gözden geçirilerek kooperatifleşmenin yaygınlaşmasını sağlayacak yasal teşvikler sağlanmalıdır. Devlet, siyasetten uzak şeffaf kooperatiflerin oluşturulması için yasal alt yapıyı oluşturmalı, desteklemeli ve denetim görevini yerine getirmelidir.

 

 

  1. Kuraklık ve Kuraklığın tarıma etkilerini azaltacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
  • İklim değişikliğinden en fazla etkilenen sektörlerin başında su kaynaklarının azalması nedeniyle tarım gelmektedir. Ülkemizde, sektörel olarak ortalama toplam su kullanımının %70’i tarımda, %20’si sanayide, %10’u ise evlerde kullanılmaktadır. Tarımda kullanılan suyun %45’i bitkiler tarafından kullanılır, %55’i ise çeşitli nedenle kaybedilir. Bu kaybın en önemli nedeni kullanılan sulama sistemlerinden kaynaklanır. Tarımsal sulamada %88 oranında salma sulama, yani yüzey sulaması yapılır. Bu da suyun %50’den fazlasının kayıp olmasına neden olmaktadır. Tarımsal sulamada yetiştirilen bitkinin su ihtiyacına göre etkin yöntemler ve teknolojiler kullanılmalı, üretici desteklenmelidir. Kullanılacak su, su kaybına neden olan açık sistemler yerine kapalı sistemlerle iletilmelidir. Sulamada salma sulama yerine basınçlı sistemler (damla ve yağmurlama sulama) kullanılmalıdır.
  1. Tarım ve hayvancılığın gelişebilmesi için; Köylerde veteriner ve ziraat teknisyeni / mühendisi istihdam edilmelidir.
  • TURİZM

Turizm Sektörü;  Yönetişim sorunu, çarpık yapılaşma, otellerin çevresi, yatak artışı, sezon kısalığı, yeni pazarlar, herşey dahil sistem,  deniz kirliliği, kültürel değerler, tanıtım yöntemleri, kalifiye eleman, havayolu şirketleri, kış turizmi, merdivenaltı üretim, turizm şoförleri, kaçak rehberlik, çevre duyarlılığı, Expo alanı, mermer ocakları, turizme bakış başlıkları altında değerlendirilmeli ve sorunlara yönelik çözüm yolları hayata geçirilmelidir.

Mayıs ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili genel seçimleri bizim kadar, Dünya kamuoyunun da gündeminde. Bu bağlamda Antalya seçim sürecinde yurt dışındaki milyonların merceğinde olacaktır.

Kısa ve uzun vadede Turizm Kenti Antalya’nın konularının ülke gündemine taşınarak değerlendirilerek sağlıklı ve sürdürülebilir bir hale evrilmesi beklenmektedir.

Turizmci vekillerin bir an önce çözüme kavuşturulması gereken Antalya gündemindeki en önemli turizm konularını programlarına almaları beklenmektedir. Tabi ki en az 50 yan sektörü besleyen turizmin yüzlerce, hatta binlerce konusu var. Ama hepsini listelemek mümkün değil, bu yüzden bir çoğunu ana başlıklar altında değerlendirmek uygun olacaktır.

  1. Turizm Yönetişimi:

Her yıl milyonlarca kişinin ağırlandığı ve yüzbinlerce çalışanı olan dev bir sektör olan Turizmin konularının ortak bir sorumluluk anlayışı ile geniş ve bütün birimleri kapsayan samimiyetle değerlendirilerek kalıcı ve sürekli bir işleyişe kavuşturulması sektörün ömrünü uzatacak en önemli hamledir. Turizmin birimleri birbirine daha duyarlı, çözüme yönelik bakış açısı ile kenetlenmelidir.

 

  1. Turizm Çalışanlarının Koşullarının Cazip Hale Getirilmesi:

Sektörün pandemiden beri en önemli sorunu hiç şüphesiz çalışanların sektörden uzaklaşması ve geri dönmemeleridir. Bunu yanısıra genç nesil turizme, hatta mevsimlik hizmet sektörüne sıcak bakmamaktadırlar. Sektörde çalışmanın ekonomik ve sosyal anlamda cazip bir hale getirilmesi bir an önce gerçekleşmezse Turizm Fakültelerinde okuyan gençlerimiz bile turizmden uzaklaşacaklardır.

 

  1. Sivil Toplum Örgütleri İle Birlikte Çalışılması

Birinci maddedeki yönetişim kapsamında bütün turizm sivil toplum örgütleri ortak bir çatı altında sahiplenilmeli ve özenle yaşatılmalıdır. Bugün durum maalesef tam tersine dönmüş sadece bir iki STK ile süreçler yönetilir olmuştur. Bunun yanısıra turizm STK’larının birbirleri ile uyum içinde olmasını sağlamak gerekir. Sektördeki birçok konu da bu başlık altında değerlendirilmelidir. Otobüs şoförlerinin sorunlarından, animatörlere, rehberlerden, garsonlara, esnaf sorunlarından, havalimanı güvenlik görevlilerine birçok konu bu başlık altında ele alınmalıdır.

 

  1. Her Şey Dâhil

Otuz yıldır sürekli konuştuğumuz ve bir arpa boyu yol almadığımız Her Şey Dâhil konusu, turist arttıkça başa bela olacaktır. Dünyanın en güçlü Her Şey Dâhil destinasyonu olan Antalya’nın bu konuyu artık kalıcı ve tartışılmayacak bir hale revize etmesi herkes tarafından dillendirilmektedir. Tabii ki ‘ortadan kalksın !’ diyen yok, ancak turistin şehir dışına yönlendirileceği, şehri, ülkeyi tanımasına olanak sağlayacağı şekilde oluşturulması, hem otelin, hem turistin, hem şehrin kısaca herkesin yararınadır.

 

  1. Turizm İstatistiklerinin Periyodik Olarak Kamuoyu İle Paylaşılması

İstatistikler karne vazifesi görür. Turizmciler bu karneye bakarak kendilerini ölçmektedir. Turist sayılarından, turizm gelirlerine, örenyeri ziyaretlerinden, turizm işletmelerine kadar tüm veriler gelecek yıllara önemli kaynak teşkil eder. Bunların büyük çoğunluğu Kültür ve Turizm Bakanlığı sayfasında yer almakla birlikte, geliştirilerek zamanında kamuoyuna sunulması, özellikle turizmcilerin bu verileri göre pozisyon alması önemli bir katkı olacaktır.

 

  1. Konaklama Vergisi

2023 yılından itibaren konaklama vergisi otellerin cirosundan alınarak TGA bütçesine dâhil edilmektedir. Oteller bunu fiyatlarına yansıtarak karşılamaya çalışmaktadırlar. Oysa bu vergi tüm dünyada olduğu gibi turistlerden talep edilerek elde edilen kaynak, belediyeler ve yerel yönetimlerin kullanımına sunulmaktadır. Türkiye’ye turist gönderen hemen hemen bütün ülkelerde konaklama vergisi vardır ve konaklayandan tahsil edilir. Bu yöntem her turistin aşina olduğu bir konudur. Bir an önce bunun yeniden düzenlenmesi ve işleyiş ile kaynak kullanımı kalıcı ve sağlıklı bir şekle kavuşturulmalıdır.

 

  1. Yatak Artışının Dizginlenmesi

Antalya Türkiye’nin en çok yatak kapasitesi olan şehri. Aynı zamanda dünyanın da en önemlilerinden biri. Bugün itibarı ile 700 bine yaklaşan yatak kapasitesi artık iyice kontrolden çıkmış durumda. Bunun krizli yıllarda ne sonuçlar doğurduğu görülmüş, turizm bölgelerinin terk edilmiş beton yığınlarına döndüğü pandemi sürecinde yaşanmıştır. Turist arttıkça yatak artırıp, yatak arttıkça, turist sayısı hedefini büyüten obez bir bakış açısına esir oldu Antalya. Bir günde 700 bin turisti yatıracak dünyanın en yoğun yatak kapasitesine sahip bir il Antalya. Bu da yılda 20 milyon turisti ağırlayabilecek bir kapasite. Şehir nüfusunun beşte biri. Artık bir müddet durmak, beklemek olan ile yaşamak gerekir. Yoksa sürekli otel doluluk problemleri yaşanacaktır.

 

  1. Sezonu 12 Aya Yaymak

Turizm hiçbir zaman, hiçbir yerde 12 ay aynı yoğunlukta olmaz, sahil destinasyonunda 9 ay yeter. Kalan 3 ay tadilat, revize ve personelin ücreti ödenerek dinlendirilmesi olmalıdır. Yatak kapasitesini artırmak yerine turizm sezonunu biraz bahar aylarına yayarak çok daha doğru bir yolu tercih etmiş olacağız. Hayal kurmadan, popülist söylemlerden kaçınarak, gerçeklerden yola çıkarak12 aya değil, 9 aya yayılması turizme bakış açısını değiştirecek ve ömrünü uzatacaktır.

 

  1. Kültürel Değerlerin Ön Plana Çıkarılmasına Yönelik Projeler

Turistin arttığı oranda örenyeri ziyaretlerimiz artmadığı bilinmektedir. Antalya, bırakın yüzlerce örenyerine sahip olmayı, Karain, Noel Baba Kilisesi, Alanya Kalesi, Kekova, Termessos, Likya Şehirleri, Perge, Aspendosve Yivli Minare gibi UNESCO Dünya mirası geçici listesinde olan, dünyaca bilinen 9 nadide ve özel tarihi değere sahip. Bu bağlamda 9 örenyeri ile Dünyada UNESCO bekleme listesinde en çok örenyeri olan şehir aynı zamanda. Bunları ön plana çıkaracak projelere acil ihtiyaç var. Bunun yanısıra her turistik bölgede onlarca tarihi değerimiz var. Önce bakış açımızı, ardından yöntemlerimizi değiştirmeliyiz. Müzelerimizi ve örenyerlerimizi soğuk mermer taşı kolleksiyonu görüntüsünden bir an önce kurtarmalıyız.

 

  1. Çevre ve Doğa

Turizmin doğa ve çevre ile bütünleşerek önemli bir ürün haline geldiği herkes tarafından bilinmektedir. Doğaya saygı duymayan, hoyrat davranan hiçbir turizm destinasyonunun ömrü uzun olmayacak. Bu bağlamda Mermer ocaklarından, tabiat içinde ağaçların kesilerek oluşturulan ve tamamen ticari hırsa saplanmış bakış açısının eseri olan ticari işletmeler günü kurtarmaktan öteye gidemediği gibi ülke turizmine uzun vadede tamiri mümkün olmayan hasarlar verecektir. Denizi, ormanı ve doğayı koruyamazsak turizmi yaşatmamız mümkün değildir.

 

IX- TOPLUM

  1. Antalya’da özellikle yabancı göçü kontrol altına alınmalı, vatandaşlık amaçlı konut satışı durdurulmalıdır.
  2. Antalya ilimizin 1980’lerden beri almış olduğu ve özellikle son üç yıldır almış olduğu göç konusunda; iller bazında 4/5 sırada oluşu sebebiyle Çocuk, Genç,Yaşlı ve yabancı menşeili kimseler için ayrı ayrı göçmen politikaları oluşturulmalı. İşlemlerin daha çabuk çözüme ulaştırılması için Antalya ili özelinde veya tüm illerde Göç İdare’lerine tam yetki verilmeli. İl Yönetimlerinin ve Yerel yönetimlerin Göç’ün getirdiği her türlü sorun ve sıkıntılara karşı öngörüsünün ve stratejik planlarının hazır olması gerekmektedir.
  3. Toplumsal gelişmeyi sağlayabilmek için “Cinsiyet Eşitliği” eğitimlerinin yaygınlaştırılması önem arzetmektedir.
  4. Toplum sağlığımız için “uyuşturucu ve madde kullanımı” ile mücadelede koruyucu önleyici çalışmaların yapılması çok önemlidir. Tüm kamu kurum ve kuruluşlarının eşgüdüm içinde durumun önemini fark edip işbirliği içinde program yapması gerekmektedir.
  5. Gençlerimizi ve çocuklarımızı “Teknoloji Bağımlılığından” korumaya ve bu konuda önleme yapılmasına öncelik verilmesine ihtiyaç vardır. Konuyla ilgili yapılabilecek en önemli çalışma hiç şüphesiz teknoloji bağımlılığının anlatılması, bu konuda gençlerde ve anne-babalarda farkındalığın yükseltilmesi, doğru teknoloji kullanımı çerçevesinin çizilmesi, teknoloji bağımlılığının gelişimsel zararlarının öğretilmesi ve teknoloji bağımlılığına götüren risk faktörlerinin bilinip önlemlerinin alınmasıdır.
  6. Toplumumuzun içinde bulunduğu ve her kesimini etkileyen (Ahlaksızlık, Adam Kayırmaca, Görev bilinci eksikliği, Adam sendecilik vb) çıkmazdan çıkabilmek için ana karnından itibaren ev, kreşler, anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite de dâhil olmak üzere bütün insanların daha karakterli bir yaşam sürmesi ve hayatından memnun kalmasını sağlamak ve toplumun iyiliğine katkı sağlamak için; Ahlak, Sorumluluk, İsraf Etmemek, Doğruluk Dürüstlük, Sevgi Saygı, Liyakat, Ulus Kimlik Bilinci, Yasalara Uymak konularında hiç vazgeçmeden eğitim verilmesi planlanmalıdır.
  7. Tüm Kamu kurum ve Kuruluşlarının, Sivil Toplum Örgütlerinin, Özel İşletmelerin önceliği İnsan Odaklı olmalı, Kanun ve yasalara uygun bir şekilde sürdürülebilir kontrollü denetimli çalışmalar üretilmelidir.
  8. Sosyal Devletin işlevselliği için tüm vatandaşların ve hassas grupların (engelli, çocuk, yaşlı, lgbti, göçmen vb) eğitim, sağlık, istihdam, sosyal hizmetler, çevre ve iş güvenliği hakları ile konforlu emeklilik haklarının gözetilmesi sağlanmalıdır.

 

X- GENÇLİK VE SPOR

  1. Ülkemizin ilk er meydanı olan Elmalı Yeşilyayla Pehlivan Güreşlerinin yapıldığı Elmalı ilçesine çok amaçlı güreş alanı ve tesisleri yapılmalıdır.
  2. Gençlik ve spor Bakanlığı tesislerinde amatör sporcuların, spor kulüplerinin ve bireysel spor yapan vatandaşların ücretsiz yararlanmaları sağlanmalı, ayrıca Bakanlık tarafından kulüp sporcularına spor malzemeleri yılda bir defa ücretsiz olarak temin edilmesi sağlanmalıdır.
  3. Antalya genelinde spor etkinliği görülen “bisiklet ve ledromu, yüzme havuzu, çim hokeyi, plaj voleybolu, plaj futbolu vb.” tesislerinin yapılması sağlanmalıdır.

XI- EKONOMİ

  1. Antalya’nın lojistik altyapısı açısından en önemli sorunu demiryolu hattının olmamasıdır. Turizm yanı sıra lojistik sektörünün de canlanmasına yardımcı olacak yeni demir yolu hattı çalışmasına hız verilmelidir. Bu kapsamda, İstanbul-Antalya, Ankara-Konya-Antalya demiryolu eksenlerinin geliştirilmesi, Bölgenin turizm ve ticaret hacminin artmasına katkı sağlayacaktır. Antalya Limanı hinterlandının genişletilerek daha verimli kullanılması maksadıyla Antalya, Burdur, Isparta, Afyon, Denizli ve Uşak yük treni hattının bu limana entegre edilmesi ile İstanbul-Antalya, Antalya-Konya, Antalya-Alanya hızlı tren hattı projelerinin ivedilikle gündeme alınması gerektiği fikrindeyiz.
  2. Bugün ilimizde ekonomimizin sürdürülebilirliğini tehdit eden düzeyde bir barınma maliyet artışı vardır. Son süreçte konut ve kira ücretlerinde yaşanan aşırı yükseliş, nitelikli insan gücünün bile Antalya’da barınmasına imkân vermeyen düzeye çıkmış, asgari ücretli kesimin erişim gücünü çoktan aşmıştır. Gelinen noktada Antalya, asgari ücretli ve memurlar için adeta sürgün yerine dönüşerek tecrübeli, teknik ve ara eleman pozisyonunda çalışan personellerin Antalya’mızdan tersine mecburi bir göç durumu başlamıştır. Konutu bir yatırım aracı olmaktan çıkaran, herkesin ulaşması gereken bir barınma aracı olarak gören düzenlemelerin acilen ulusal düzeyde konuşulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu kapsamda Kanada gibi ülkelerde uygulanmış ve başarıya ulaşmış boş konut vergisi gibi adımlar meclisin gündemine girmelidir. Belli sayının üzerinde konut sahibi olandan ekstra vergi alınması gibi uygulamalar kamuoyunda ve akabinde mecliste daha ciddi konuşulmalıdır. Bir tarafta barınma ihtiyacını karşılayamayan insanlar varken diğer tarafta konut alabilenin koleksiyon yaptığı süreci sonlandırmalıyız. Konut, barınma aracı olarak görülmelidir, biriktirilecek bir meta olmamalıdır. Konut sahipliğinin rantı ve tasarruflar üretime, sanayiye, yeni iş fikirlerine yönlendirilmelidir. Böylece ülkemiz üretimle, istihdamla zenginleşme imkanına sahip olacaktır.
  3. Yabancılara konut satışında düzenlemeler yapılmalıdır. Antalya gibi bir şehirde düzensiz ve plansız yabancılara konut satışı yapılması, Antalya şehrine zarar vermektedir. Bu düzenlemelerin getirilmesi acil olarak gerekmektedir. Yabancılara konut satışına açık bölgelerde konut satışına sınırlama getirilebilir. Dünyada da çok kıymetli olan gelişmeye açık sahil bölgelerinde özellikle satış sınırlaması yapılmaktadır. Yabancılara satışlar, Türk vatandaşların yatırım yapmalarını zorlaştırmaktadır. Demografik yapı da etkilenmeye başlamıştır. Her anlamda çekici bir şehir olan Antalya’ya görev tayinleri dahi istenmeyecek duruma gelmiştir. Piyasada emsal fiyatlara yükseltici etkisi olan yabancılara konut satışına kısıtlıma getirilmesi bir çözüm seçeneği olabilir. Kısıtlama getirildiği zaman fiyatlarda düşme görülmesi mümkün olacaktır.

 

  1. Zincir firmaların Antalya’da vergi vermemesi Antalya iline yapılan büyük haksızlıktır. Antalya’nın hizmetlerinden, nimetlerinden ve tercih edilen bir şehir olmasından yararlanan zincir firmaların vergi gelirlerini Antalya’da değil başka şehirlerde vermeleri Antalya’mıza zarar vermektedir. Bu soruna bir düzenleme getirilmelidir. Antalya’da hizmet veren zincir firmalar, kente hizmet sağlanmasına fayda getirecek vergi ödemelerini de Antalya kurumlarına yapmalıdır.

 

Bu beklentilerimiz doğrultusunda yapılacak olumlu ve olumsuz tüm uygulamaların takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla duyururuz.

 

You May Also Like

ANTALYA KENT KONSEYİ YÜRÜTME KURULU “BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARINA”

“İLKESEL VE ETİK DEĞERLER”           

YÜRÜTME KURULU EYLÜL AYI TOPLANTISI YAPILDI

Antalya Kent Konseyi Yürütme Kurulu Akdeniz Üniversitesinde Toplandı