Deprem gölgesinde 8 Mart anması
Antalya Kent Konseyi, Kadınlar Günü nedeniyle basın açıklaması yaptı. Deprem gölgesinde yapılan anmada kadınların afetlerde daha olumsuz etkilendiğine işaret edilerek, kadınların acil planlama ve afet yönetim komitelerinde temsil edilmeleri gerekliliğine vurgu yapıldı.
Antalya Kent Konseyi Kadın Meclisi, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında düzenlenen programda kadınların afet durumlarında yaşadığı sorunlara dikkat çekti. Cumhuriyet Meydanı’ndaki programa Kent Konseyi Başkanı Semanur Kurt, Yürütme Kurulu üyeleri, Kadın Meclisi Başkanı Avukat Eylem Ülgen, Kadın Meclisi bileşeni kamu kurum kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarının temsilcileri ile kadınlar başta olmak üzere çok sayıda kişi katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından basın açıklaması okundu.
‘KADINLAR DAHA ÇOK ETKİLENİYOR’
Basın açıklamasını okuyan Kadın Meclisi Başkanı Eylem Ülgen, kadınların eşitlik, özgürlük içinde ve insan onuruna yakışır yaşam şartlarına sahip olma mücadelesinin günü olan 8 Mart’ı bu yıl ne yazık ki 11 ili etkileyen büyük bir yıkıma ve can kaybına neden olan deprem gölgesinde anmak durumunda kaldıklarını vurguladı. Ülgen, “Binlerce insanımızı kaybettik, binlerce insanımız yaralandı. İnsanlık olarak tarifi imkânsız bir acı içindeyiz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği hayatın her alanında olduğu gibi doğal afetlerde de yine kadınları olumsuz yönde etkilemektedir. Toplumun bireylere kadın veya erkek olarak yüklediği sosyokültürel roller ve sorumluluklar bu kırılganlıkları arttırmakta afet risk yönetimini güçleştirmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak diğer tüm doğal afetlerde olduğu gibi depremde de erkekler ve kadınlar felaketleri farklı şekilde yaşıyor. Yapılan araştırmalar, afetlerde kadınların erkeklere göre daha yüksek oranda ve daha ciddi biçimde etkilendiklerini ortaya koymuştur. Felaketler sonrasındaki cinsiyet körü uygulamalar ise kadınların yaşam koşullarını daha da zorlaştırmakta ve etkilenme kat sayısını artırmaktadır. Türkiye ve Suriye’yi vuran depremlerden sağ kurtulan birçok kadın, felaketten hemen sonraki yardımların ‘cinsiyet körlüğünden’ şikâyet etmektedir. Kadınların ihtiyaçları ve öncelikleri dikkate alınmadan yapılan uygulamalar ikincil mağduriyetlere sebebiyet vermektedir” dedi.
TEMEL İHTİYAÇ SIKINTILARI
Kadınlar için ayrı tuvaletlerin, yıkanma alanlarının ve anne sağlığı hizmetlerinin azlığı depremzedelerin karşılaştığı ilk zorluklar arasında olduğunu kaydeden Ülgen, “Kadınlar, temel ihtiyaçlarından birisi olan ped ve diğer hijyen ürünlerine ulaşmakta zorluk çekmekte, bu ihtiyaçlar ya dikkate alınmamakta ya da ikinci plana atılmaktadır. Kadınlar ve kız çocukları “ped” istemeye utanmakta; söz konusu ihtiyacın, üstü örtülü olarak istenmesi gerektiği, açıkça “ped” istemenin dahi eleştiri konusu edildiği üzülerek görülmektedir. İhtiyaçlarını dile getirmekte zorlanan kadınlar, bu türlü hijyenik malzemelerin uzun süre kullanımından kaynaklı sağlık sorunları riski altındadır. Afet zamanlarında kadınların enfeksiyon ve buna bağlı hastalıklara maruz kaldığı gözlemlenmektedir” diye konuştu.
‘KADIN VE KIZ ÇOCUKLARI ŞİDDETE KARŞI SAVUNMASIZ’
Yaşanan şiddete de dikkat çeken Ülgen, şöyle konuştu: “Bu süreçte kadın ve kız çocukları şiddete, cinsel taciz ve saldırıya karşı daha savunmasız hale gelmekte. Araştırmalar, afet sonrası süreçte kadınların taciz, tecavüz, sözlü ve fiziksel şiddete maruz kaldığını göstermektedir. Depremzedelere geçici tahsis edilen çadır, konteyner gibi alanlarda kadınların mahremiyet eksikliği çektiği ifade edilmekte. Tanımadıkları insanlarla mahremiyet eksikliği içerisinde yaşamak zorunda kalan kadınların, özellikle hamile veya emzirme süreçleri içinde olmaları durumunda zorlukları iki kat artmakta. Mahremiyet kaygısı yüksek seviyede olan kadınlar ise yardım kamplarında temizliklerinden ödün vermek zorunda kalmaktadır. Bu durum kadınların bedensel sağlıklarının olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Yine bir çadırda birkaç ailenin toplu olarak yaşamak zorunda kalması, kadın ve kız çocuklarının cinsel taciz ve saldırıya daha açık hale gelmesine neden olmaktadır. Depremde ailesini kaybeden birçok kadın çadırlarda tek başına yaşamak zorunda kalmakta bu da beraberinde güvenlik sorununu gündeme getirmektedir. Doğal afet anlarında dahi toplumsal cinsiyet rolleri değişmemekte, kadın ve erkek aynı çadırda birlikte yaşamasına rağmen toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle aynı strese, afete ve travmaya maruz kalan kadınlara yemek yapmak, bulaşık ve çamaşır yıkamak, temizlik yapmak, soba yakmak ve çocuk bakımı gibi işler yüklenmektedir. Sınırları, doğal afette dahi, katı bir şekilde çizilmiş olan toplumsal cinsiyet rolleri kırılgan grupta bulunan kadınların bu süreci daha ağır yaşamasına neden olmaktadır.”
‘KADINLAR AFET YÖNETİM KOMİTELERİNDE TEMSİL EDİLMELİ’
Ülgen, şu çağrıyı yaptı: “Fırsat eşitliğinin sağlanmaması nedeniyle kadınlar eğitim haklarından yoksun kalmakta, istihdam olanaklarından yararlanamamakta; yönetim ve karar alma mekanizmalarında yeterince yer alamamaktadırlar. Ekonomik kaynak ve istihdam eksikliği, ev işlerinin yükü ve çocuk bakımı nedeniyle kadınlar ve kız çocuklarının felaketlerden sonra yaşanan travma ve stres bozukluğunu çok daha yavaş ve zor atlattığı gözlemlenmiştir. Ancak kadınlar çaresiz, savunmasız, kurban değildir; becerileri ve güçlü yönleriyle afetlerle başa çıkma kapasitesine sahiptir. Sadece afet yönetimi politikalarının etkili bir biçimde gerçekleştirilmesi için, toplumsal cinsiyet bakış açısıyla ele alınmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Ulusal ve yerel düzeyde yapılan afet yönetimi planları ve organizasyonlarında kırılgan grup olan kadınlara yönelik bakış açısı yer almamaktadır. Toplumun yarısını oluşturan kadınların afet yönetiminin zarar azaltma ve hazırlık planlama, karar alma ve uygulama süreçlerinde yer alabilmeleri öncelikle yasal bir haktır. Bu katılım yerel, ulusal, uluslararası politikalarla kadın yoksulluğunun ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin azaltılmasını sağlayacak, sosyal değişim fırsatı da yaratacaktır. Kadınların toplumdaki cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan sosyoekonomik kırılganlıklarının azaltılmasıyla riskler de azalacaktır; böylelikle kapasitelerini kullanılabilmeleri sağlanacak, afetlere direnç gelişecektir. Bu gelişimin, toplum olarak travmayı atlatma becerimize katkısı tartışmasızdır. Bu bağlamda kadınların acil planlama ve afet yönetim komitelerinde temsil edilmeleri gerekli ve zorunludur. Haklarımızın, hayatlarımızın bürokrasi ve koordinasyonsuzluk arasında yitmesine artık tahammülümüz kalmadı. Toplumsal cinsiyet eşitliği temel bir insan hakkıdır.”